Makale Detay

  • Kurumsal Yönetim

    Kurumsal Yönetim

    TÜRKİYEDE VE DÜNYADA KURUMSAL YÖNETİM UYGULAMALARI VE AİLE ŞİRKETLERİ

    PDF hali için bakınız, Sayfa 26

    Günümüzde kurumsal yönetim denildiğinde, şirketlerin bulundukları ülkenin hukuk sistemi içerisinde düzenlenmiş olan kurumsal yönetim kurallarına uygun olarak faaliyet göstermeleri ve en dar anlamıyla tüm hissedar ilişkilerini gözeterek en iyi şekilde yönetilmelerine dair yapılması gereken uygulamalar anlaşılmaktadır. Her ne kadar, 2001 yılında Amerika’da patlak veren büyük Enron skandalından ve Avrupa’da da gerçekleşen İtalyan Parmalat, İngiliz Baring Banks skandallarından sonra kurumsal yönetimin konusunun önemi ve bu alanda düzenleme yapılmasının aciliyeti ortaya çıkmış olsa da şirketlerin iyi yönetilmesi kavramı en az şirket kavramının kendisi kadar eskidir. Skandalların Atlantik’in her iki tarafında ortaya çıkması, kurumsal yönetim uygulamalarının bölgesel ya da ulusal değil, uluslararası bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Ancak her ülkenin şirket yapısı, iş kültürü ve şirketlerin faaliyet gösterme şartları farklı olduğundan şirketlerin kurumsal yönetimi, uluslararası değil yerel hukuki düzenlemeleri gerektirmektedir. Örneğin Avrupa Birliği (AB) düzenlemelerine baktığımızda, 2001 tarihli, Avrupa Birliği’ndeki kurumsal yönetim uygulamalarının durumunu belirlemek amacıyla Jaap Winter’ın komisyon başkanlığında hazırlanmış olan Winter Raporunda, AB’de kurumsal yönetim ile ilgili düzenleme yapılması gerektiği ancak bunun ikincil hukuk enstrümanlarını kullanılarak yapılması gerektiği, başka bir deyişle tüm üye devletleri bağlayan tek bir Avrupa Birliği Kodu hazırlamak yerine, “uygula-uygulamıyorsan açıkla” prensibini bağlayıcı tutmak üzere, konuyu her ülkenin kendi iç hukuk düzenlemeleri ile belirlemesi gerektiğine karar vermişlerdir. Bunun nedeni, yukarıda da bahsettiğimiz üzere, hepsi AB üyesi bile olsa her bir üye ülkenin hukuk sistemlerinin, iş kültürünün, şirket yapılarının birbirinden farklı olmasıdır. Buna göre, her ülkenin kendi iç hukuk mevzuatını kendi hukuk kuralları, iş kültürü ve teamülleri doğrultusunda kendisinin hazırlaması gerekmektedir. AB, bu doğrultuda 2003 yılında bir Aksiyon Planı hazırlamış ve bu Plan’da kurumsal yönetim konusunu, şirketler hukuku başlığından çıkararak ayrı bir başlık altında düzenlemiştir. AB, Aksiyon Planı ile kendisine bir yol haritası çizmiş ve kurumsal yönetim ile ilgili konuları, işte bu bahsettiğimiz yerel olma özelliğinden dolayı uygulanması tüm üye devletler için zorunlu olan tüzük, yönetmelik gibi bağlayıcı enstrümanlarla değil, tavsiye, görüş, bildirim gibi bağlayıcı olmayan ama üye devletlere yol gösterici olan enstrümanlarla düzenlemeye karar vermiştir. Türkiye’deki kurumsal yönetim düzenlemelerine baktığımızda, OECD ilkelerinin ışığında hazırlanmış olan Sermaye Piyasaları Kurumu tarafından yayınlanan Kurumsal Yönetim ilkeleri ile Avrupa Birliği standartlarına oldukça yaklaşıldığını görürüz. Özellikle, bugün hem tüm dünyadaki kurumsal yönetim uygulamaları için hem de AB müktesebatı içerisinde temel kriter olarak düzenlenmiş olan “uygula-uygulamıyorsan açıkla” ilkesi Türk kurumsal yönetim hukukunda da yerini almış olup, uygulamacı anonim şirketler tarafından SPK ilkelerine bağlı kalınarak gerekleri yerine getirilmektedir. Türkiye’nin yanı sıra bir AB üyesi olan İngiltere’ye de bakacak olursak, “uygula-uygulamıyorsan açıkla” prensibi ilk olarak Sir Adrian Cadbury tarafından 1992 yılında hazırlanmış olan Cadbury Raporunda dile getirilmiştir. Bu halde, İngiliz kurumsal yönetim uygulamaları neredeyse yirmi yıldır söz konusu prensibe bağlı olarak gelişmektedir. Türkiye’de ise 2004 yılında SPK ilkeleri ile hayata geçmiş ve altı senedir uygulanmaktadır. Buna rağmen hukuki alt yapı olarak kurumsal yönetim alanında AB kriterlerinden çok büyük bir ayrılığımız yoktur. Kurumsal yönetim kurallarının uygulamacısı olan şirketlerin yapısına geldiğimizde, bir ülkedeki şirket tipi ve yapısını belirleyen en önemli unsurlardan biri, o ülkenin şirketler hukuku düzenlemeleridir. Örneğin ABD ve İngiltere gibi ortak hukuka sahip Anglo-Saxson ülkelerde, medeni hukuk uygulanan kıta Avrupa ülkelerine kıyasla şirket azınlık hissedarlarının hakları için daha etkin koruma sağlanmaktadır. Bu nedenle azınlık hissedarlarının daha az korunmakta olduğu medeni hukuk kuralları uygulanan kıta Avrupa’sı ülkelerinde hisselerin çoğunluğunun aile üyelerine ait olması ve aile şirketi olarak adlandırdığımız şirket tiplerinin yaygın olması tesadüfi değildir. Dolayısıyla, bir ülkenin tabi bulunduğu hukuk sistemi, şirket içerisindeki tüm hissedarları etkin ve yeteri kadar koruyacak şekilde düzenlememişse, bu durum farklı oranlarda hisselere sahip sayıca fazla hissedarın aynı şirketin içinde bulunmasını zorlaştırır. Türkiye’ye geldiğimizde ise, Türkiye bir medeni hukuk ülkesi olarak, kurumsal yönetim düzenlemeleri ve uygulamaları açısından başı çeken ülkeler ABD ve İngiltere’nin ortak hukuk sisteminden farklılık göstererek, daha çok kıta Avrupası hukuku ve Fransız hukuku etkileri altında gelişmiş bir hukuk sistemine sahiptir. Yine aynı doğrultuda Türk şirket yapısı AngloSaxson kökenli şirket yapılarından farklılık göstererek, kıta Avrupası ile paralel olarak aile şirketi tipi ağırlıklı olmaktadır. Aile şirketlerinin ünvanı faaliyet gösterdikleri ülkelerin hukuk düzenine göre limited şirket, ortaklıklar, özel şirketler, hatta ve hatta anonim şirketler şeklinde olabilir. Ancak yapısı, unvanı ve büyüklüğü ne olursa olsun aile şirketleri de kurumsallıktan faydalanabilir. La porta 1999 araştırması, birçok ülkede aile şirketi yapısının oldukça yaygın olduğunu ve aile şirketlerinde hisselerin büyük çoğunluğunu elinde bulunduran yine aile mensubu hissedarların özellikle nakit para akışını kontrol ettikleri ve ailelerin yönetimini de kendilerinin üstlendiğini tespit etmiştir. Bankaların hissedar oldukları aile şirketlerinin yönetimi içerisinde yeteri kadar söz sahibi olamadıkları, aile şirketi içerisinde aileden olmayan diğer büyük hissedarlar olsa bile bu hissedarların şirket yönetiminde söz sahibi olmadığı, aile mensubu hissedarların faaliyetlerini sadece izleyebildikleri, yönetime müdahale edemediklerini tespit edilmiştir. Türk iş kültürü ve geleneksel şirket yapısı da yukarıda belirtildiği üzere aile şirketleri üzerine kurulmuş olup, La porta’nın araştırmasında ortaya koyduğu aile şirketleri ile aynı özellikleri taşımaktadır. Ancak hem Türkiye’de hem de dünyada aile şirketlerinin özellikle üçüncü kuşaktan sonra devamlılık ve sürdürülebilirlik yakalamalarının çok zor olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bir aile şirketinin devamlılığı sağlayabilmesi için yönetiminin kurumsallaşması ve şirketin fiilen şirket sahiplerinden ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olması şarttır ki bu sayede şirketin kaderi ile şirket sahiplerinin kaderi birbirinden ayrı devam edebilsin, başka bir deyişle şirket sahipleri değişse bile şirket kendi varlığını sürdürebilsin. Kurumsallaşmış aile şirketleri ile ilgili olarak ünlü İngiliz şirketi “Cadbury plc.” çok başarılı bir örnektir. 19. yüzyılın başlarında John Cadbury tarafından kakao üretmek ve pazarlamak için kurulmuş olan işletmeye 1861 yılında iki oğlu da katılmış ve devam eden senelerde de birçok aile üyesinin daha şirket yönetimine katılmasıyla şirket Cadbury Brothers adı altında (Cadbury Kardeşler) limited şirket haline getirilmiştir. Şirketin ilk yönetim kurulu üyeleri tipik bir aile şirketine uygulaması olarak aile ferdlerinden oluşmuştur ancak 1943 yılında ilk kez aile üyesi olmayan yöneticiler atanmış ve 1962 yılında şirket anonim şirket haline getirilmiştir. Görüldüğü üzere tipik bir aile şirketi oalrak faaliyetlerine başlayan Cadbury plc. kurumsallaşmayı başarmış ve 2. Kuşak tarafından da başarılı bir şekilde yönetilmeye devam edilmiştir. Cadbury plc. devam eden yıllarda aile şirketi olma özelliğini artık tamamıyla kaybetmiş, Cadbury kelimesi artık kurucu ailenin soyadı değil, dünyaca tanınan bir çikolata ve şekerleme markasının adı olmuştur. 1960lı yılların sonunda diğer bir dünya devi Schweppes ile birleşerek “Cadbury Schweppes plc.” adını almış ve daha sonra tamamıyla kurumsal bir yapıya bürünerek yönetim kurulunda Cadbury soyadlı çok az yöneticiyi barındıran, halka arzedilmiş ve Londra Menkul Kıymetler Borsasında listelenen bir şirket haline gelmiştir. 2008 yılında ise Schweppes ile ayrılmış ve çok yeni olarak Mart 2010’da Kraft Foods tarafından hisse başına £8.40 pound, toplamda £11.5milyar Sterling (18.9 milyar dolar) teklif verilerek iktisap etmiştir. Görüldüğü üzere 1861 yılında John Cadbury tarafından kurulan bir aile şirketi, kurumsallaşmayı başararak, değerini çok fazla arttırarak, neredeyse iki yüzyıl boyunca varlığını devam ettirmeyi başarmıştır.

    Av. Merve SOYHAN, 2010

    Kaynaklar:

    Christine A. Mallin Corporate Governance, 2nd Ed, Oxford University Press, 2006.

    Merve Soyhan, LL.M Dissertation “Corporate Governance In The European Union And in The United Kingdom and Harmonisation Of Turkey's Corporate Governance Law with The EU Acquis Communitaire”, University of Hertfordshire,2009.

    Merve Soyhan, M.A. Dissertation, Corporate Governance in the EU and Recent Developments”, Marmara University, 2010.

    Güler Manisalı Derman, Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma Sürecinden Kurumsal Yönetime Doğru, El Kitabı, Kütahya Ticaret Odası.